Kişisel Marka Röportajları 12: İrem Bali

Kişisel Marka Okulu olarak gerçekleştirdiğimiz ilham veren röportajlarımızın yepyeni konuğu: İrem Bali

Çok sevdiği ve başarılı olduğu işinden ayrılma kararıyla büyük bir kırılım yaşayan, konfor alanından dışarı çıkarak belirsiz sulara atılmanın zorlayıcı ama dönüştürücü hikayesinden bahseden İrem Bali ile keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.

İrem Bali olarak kişisel markanızı tanımlayan 3 kelime nedir?

Öncelikle, belki röportajımızın ismiyle pek uyumlu olmayacak ama, ‘marka’ kelimesinden genel olarak pek hoşlanmıyorum.
Kendimi kalpten paylaşımlarda bulunan, kendi yolunda ilerlerken ne mutlu ki çevresine de ilham olabilen bir yolcu olarak görüyorum. Ancak elbette ki, beni ben yapan, kendime özgü bir paylaşım şeklim var – bence onu tanımlayan üç kelime:
doğal, samimi ve çabasız.

Sosyal medya hesaplarınızı aktif kullanıyorsunuz. Bu hesapları stratejik bir planlamayla mı; yoksa spontane mı ilerletiyorsunuz?

Başlangıçta planlama yaparak ilerliyordum ancak planlama yapmamın sebebi hiçbir zaman strateji geliştirmek ya da daha çok takipçi kazanmak olmadı. Paylaşmak istediğim çok şey vardı ve hepsini belli bir düzene, anlaşılır bir çerçeveye oturtmak benim için önemliydi. Sonra baktım, planlama yaparken yani her şeyi en doğru sıralamayla, en anlaşılır şekilde paylaşayım derken; kendimi olduğu gibi ifade edemiyorum, istemeden aktarımıma sınır koyuyorum; o zaman planlama yapmayı da bıraktım. Şimdi olduğu gibi, aktığı gibi; ne zaman, neyi anlatmak istersem onu anlatıyorum.

“Her bir tutkum aracılığıyla insanlara dokunabileceğimi anladım.”

Çok yönlü bir karaktere sahipsiniz. Bunun nedeni en büyük hayalinizin insanların hayatına dokunabilmek olması mıdır?

İtiraf etmek gerekirse, kısa bir süre önceye kadar, çok yönlü olmayı kendi önümde hep bir engel olarak gördüm. Etrafımdaki herkes kendine bir alan seçmişti ve o alan üzerinde uzmanlaşmaya başlamıştı bile. Bense birçok şeye aynı anda, aynı oranda ilgi duyuyordum: Dans ederken her şeyi unutuyordum, yazı yazmak en büyük tutkularımdan biriydi, şarkı söylerken zamanı unutuyordum, tiyatro sahnesinde büründüğüm roller bana müthiş bir haz veriyordu. Birini seçemediğim için suçladım kendimi bir süre. Her birine yerim olduğunu fark ettiğim gün ise, tarifsiz bir özgürleşme yaşadım. Tam da dediğiniz gibi, her bir tutkum aracılığıyla insanlara dokunabileceğimi anladım.

Kişisel marka hikayenizdeki en güçlü kırılım ya da viraj anı nedir?

Sanıyorum ki, çok sevdiğim ve başarılı da olduğum işimden ayrılmaya karar verdiğim gün. Büyük bir kırılım anıydı benim
için – muazzam bir konfor alanının içindeydim çünkü. Yaptığım işi çok seviyordum, başarılıydım da; çalıştığım insanlarla çok iyi anlaşıyordum, işim maddi anlamda da beni tatmin ediyordu, uzaktan çalışıyordum… Her şey harikaydı. Sorun da buradaydı. Gelişimim durmuştu. Sürekli tekrar eden işler yapıyordum ve çok daha fazlasını yapabileceğimi biliyordum. İşte o konfor alanından dışarı adım atmak, düzenli bir gelirden vazgeçip belirsiz sulara atılmak, ilerisini göremeden “istediğim bu değil” diyebilmek önemliydi benim için. Zorlayıcıydı ama dönüştürücü oldu, ne mutlu ki.

Kişisel marka yolculuğunuzdaki hedefiniz nedir?

Hedefim, gerçek olma cesaretini yaymak. Bu benim de üzerinde çalıştığım bir konu ve bence yaptığımız tüm farkındalık pratikleri buraya çıkıyor. Bizi hayatı özgürce ve içimizden geldiği gibi yaşamaktan geride tutan zincirlerimizi kırabilmeye, öz’ümüzü önce tanıyıp, sonra kabul edip, kucaklayıp ortaya koyabilmeye…

İçerisinde bulunduğumuz pandemiden dolayı birçok etkinlik online düzenleniyor. Siz de aktif olarak online yayınlar yapıyorsunuz. Online etkinlik düzenlemek isteyenler için paylaşabileceğiniz taktikler var mıdır?

Belki önce şunu söylememde fayda var – benim hiçbir konuyla ilgili paylaşabileceğim bir taktik yok. Her zaman söylediğim tek bir şey var, konu ne olursa olsun, içinde samimiyet olsun, gerçeklik olsun. Hepsi bu. Bunun haricinde, elbette bir canlı yayın gerçekleştirmeden önce, hem konuğum hem de üzerinde derinleşeceğimiz konu ile ilgili araştırmalar yapıyorum, notlar çıkarıyorum. Bu, canlı yayının hayal ettiğim gibi dolu, anlamlı ve derin ilerleyebilmesi için önemli oluyor. Aynı zamanda yaptığım
işe ve davet ettiğim konuğa karşı duyduğum saygının da bir göstergesi. Bunu önerebilirim.

Bizi hayatı özgürce ve içimizden geldiği gibi yaşamaktan geride tutan zincirlerimizi kırabilmeye,
öz’ümüzü önce tanıyıp, sonra kabul edip, kucaklayıp ortaya koyabilmeye…

Sevdiğiniz mesleği yapan şanslı isimlerden biri olarak; gençlere sevdikleri mesleği yapmaları için “Tutkularının peşinden gitmelisiniz.” demek yeterli mi? Başka ne yapmalarını tavsiye edersiniz?

Bence tutkuların peşinden gitmenin öncesinde bir adım var. Önemli bir adım: Tutkularını keşfetmek ve bunun için, kendini tanımak. Çoğu zaman, ‘herkesin yaptığını’, ‘popüler kültürün dayattıklarını’ ya da ‘çevremizin beklentilerini’ kendi tutkumuz zannediyoruz. Hepsini bir kenara koyup, beden ile temasa geçmek ve “Ben kimim? Neden buradayım? Misyonum nedir? Ne yapmak istiyorum? Beni mutlu eden, tatmin hissettiren ne? Ne yaparken zamanı unutuyorum?” gibi soruları sormaya başlamak önemli diye düşünüyorum. Ve elbette karşılığında kendimizden aldığımız cevaplarla yüzleşme cesaretini de gösterebilmek…

Takip ettiğiniz markalaşmış isimler kimlerdir?

‘Markalaşmış’ doğru kelime mi bilmiyorum ama kalbime iyi gelen, ruhumu doyuran paylaşımlarda bulunan isimler var. Deniz Bağan, bu isimlerden bir tanesi. Yasemin Yapanar aynı şekilde. Soundala Therapy, keza öyle. Sanırım özellikle bu üç isim benim için çok özel.

Size cesaret ve ilham veren bir motto/quote var mıdır?

Hz. Mevlana’nın “Ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün gibi ol.” sözünü çok severim. Günlük hayatın maskeleri arasından sıyrılıp gerçek olmayı hatırlatır bana.

İnsanların yoğun rekabet içerisinde olduğu 21. yüzyılda “kişisel marka” kavramının geleceği hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?

Kişisel fikrim, artık stratejilerin, planlamaların, kurguların anlamını yitirdiği yönünde. Hepimiz gerçek bir şeyler görmek istiyoruz. En azından ben sosyal medyada bunun arayışındayım, böyle hesapları takip ediyorum. Orasıyla burasıyla oynamadan olduğu halini paylaşan, kalbinden geçeni filtrelemeden pat diye söyleyen, kırılganlıklarını ortaya koyabilen, kalbini açabilen, yargılamayan insanlar bana iyi geliyor.

Önceki İçerikKişisel Marka Hikayeleri 12: Gordon Ramsay
Sonraki İçerikFreelancer’ların İş İçin Kullanabileceği En İyi Freelancer Platformları