Kişisel Marka Röportajları 8: Özlem Sökmen

Markalaşmış isimlerle ilham veren röportajlarımızın yepyeni konuğu; herkesin inanılmaz hikayeleri olduğuna inanan ve kendi hikayesiyle de ilham veren isim: Özlem Sökmen

“Kendi en iyi versiyonuna ulaş” mottosuyla deneyim ve tecrübelerini ihtiyacı olanlarla paylaşmayı amaçlayarak “Personal Best” yaratan Özlem Sökmen’le kişisel markası üzerine keyifli bir röportaj gerçekleştirdik.

“Özlem Sökmen” olarak isminizi markalaştırmış profesyonellerden birisiniz. Kişisel markanızı tanımlayan 3 kelime nedir? 

Sahicilik, eşitlik ve samimiyet

Markanızın sahiplendiği değerler nelerdir?

Yirmi küsür senesini insanlara kariyer yolculuklarından eşlik etmiş bir insan olarak şuna inanıyorum ki profesyonel iş yaşamında bize gerçekten de lazım olan becerileri okullarda öğrenemiyoruz. Şanslıysak iyi bir yöneticiye ya da mentora denk geliyoruz. Değilsek kötü örnekleri doğru belleyerek ilerliyoruz kariyer yolumuzda. Hap içeriklerden ve insanların belli kalıplara sokulma çabasından çok bunaldık. Marka bu temel üzerine kurulu. “Kendin olmaktan vazgeçmeden, başkalarını taklit etmeden iş yaşamında kendi yolunu ve en iyi versiyonunu bulmak”.  
Elini taşın altına koyan, dürüst, kendini doğru ifade edebilen ve güzel bağlar kurabilen çalışanların çoğalmasına destek olabiliyorsak ve ülkemizin özellikle gençlerine bu içerikleri çok geç olmadan anlatabiliyorsak ne mutlu bize. 

“Kendi en iyi versiyonuna ulaş” 

Instagram bio alanınızda kendinizi “Herkesin inanılmaz hikayeleri olduğuna inanan birisi.” olarak tanımlamışsınız. Ayrıca şirketinizin de ismi olan “Personal Best” kavramını kullanıyorsunuz. Bize bu söylemleri ve kavramı sahiplenen “Özlem Sökmen”i kısaca anlatır mısınız?

Hikayeleri çok seviyorum ve tanıştığım herkese “kim bilir ne güzel hikayeleri vardır” gözüyle bakıyorum. Çoğu zamanda haklı çıkıyorum. İnsanlarla ilgili olduğumuzda inanılmaz hikayelerinin olduğunu görüyoruz ve biz bu hikayelerle çok güzel büyüyor ve öğreniyoruz aslında.

Tek yapmamız gereken şey yaş, din, dil, ırk, meslek, unvan, mevki farkı gözetmeksizin insanları dinleyebilmek. Geçen gün Linkedln’de birisinin muhtemelen çok da sevmediği bir şarkıcının söylediği bir sözü paylaştığım için linç yedim. “Bula bula bunu mu buldunuz” yazmıştı bana. Benim de tam olarak söylemek istediğim bu işte. Kimden ne çıkacağı hiç belli olmuyor. İş yaşamına dair bilgelik sadece fildişi kulelerde çalışanlar üst düzey yöneticilerden gelmeyebiliyor. Bir şarkıcıdan da gelebilir, bir aşçıdan da. Mesela bir şarkıcı ve besteci olan Haluk Levent’in “Ahbap” platformunda yaptıklarını gıptayla izlemeyen var mı; bilmiyorum. 

Personal Best’e gelirsek, bu bir koşu terimi aslında. Bir kişinin belli bir mesafeyi koşabildiği kendi kişisel derecesi anlamına geliyor. Şirketin üzerine kurulu olduğu bir değer bu benim için. Herkesin kendi yolu, geçmişi, yapmak istedikleri, becerileri birbirinden çok farklı. Kendimizi başkalarıyla kıyaslamak yerine kendi yolumuza bakıp, gitmek istediğimiz hedefe olan mesafemizle kıyaslayabilirsek hayat çok daha güzel oluyor tecrübeme göre. Koşmayı da çok sevdiğim için de şirketimin adını Personal Best koydum. “Kendi en iyi versiyonuna ulaş” 

Kurumsal iş hayatınızı bırakıp dijital eğitim içerikleri ve sahne konuşmalarına odaklanmak kararı hayatınızda nasıl bir dönüşüm yarattı?

Aslında dönüşümü bu içeriklere odaklanmaktan ziyade bu içerikleri en çok ihtiyacı olanlarla paylaşma isteği getirdi daha çok. Uzun yıllar adını herkesin bildiği büyük şirketlere hizmet etmiştim. Artık bireylere hizmet etmek istediğime karar verdim. Özellikle de ülkemin gençlerine. Bu yol bana çok iyi geldi. Vermek insana her zaman iyi geliyor zaten. 

“İnsanlara sizin için kullanılmasını istediğiniz etiketi siz verin ki; kendi kendilerine bir etiket yaratmasınlar”

Kişisel marka gücünüzü arttırmak için nasıl bir yol haritasıyla ilerliyorsunuz?

Çevremde olan bitenlere mutlaka bakıyorum ama sonunda iç sesimi dinliyorum. Bazen o iç sesi dinlemek sizi tam olarak istediğiniz yere getirmeyebiliyor ama bir sürü şeyi de öğreniyorsunuz. Çok ciddi bir yol haritam var dersem yalan olur. Yolda da çok fikir ve plan değiştiriyorum. Mesela ilk başta dijital bir içerikle yola çıkmıştım ve acaip satacağına inanıyordum. Çok da öyle olmadı ama o içerikler farklı kanallarla yine ihtiyacı olanlarla buluştu. Bazı konularda çok da ısrarcı olmamak lazım. Tek vazgeçmediğim konu hedef kitlem. Hani gemi batarken “önce kadınlar ve çocuklar” denilir ya, benim de gönlüm önce gençlere ve kadınlara profesyonel iş yaşamında destek olmaktan yana. 

Özellikle Linkedln ve Instagram mecralarını aktif kullanıyorsunuz. Bu hesapları stratejik bir planlamayla mı; yoksa spontane mı ilerletiyorsunuz?

Instagramı daha çok seviyorum çünkü güzel görselleri seviyorum. Güzel ve anlamlı bir görselle birleştirilmiş içerikler beni çok besliyor. Hem göze, hem ruha hitap ediyor. Hele ki iş hayatıyla ilgili içerikler biliyorsunuz ki çok da çekici değil. Instagram paylaşımları ve hikayeleri bu konuyu biraz daha çekici hale getiriyor. Samimi ve spontan olursa elbet. Kurgulu hesaplar çok çekici gelmiyor.

Linkedln hala iş dünyası platformu olarak çok güçlü ama içerik açısından çok karışık. Çok iyi içerikleri paylaşan bir kitle olduğu kadar devamlı çalıştıkları şirketin reklamını yapan büyük bir kitle var. Her takım toplantısının, her lansmanın…vs. Çok resmi takılan ve klişe içerikler paylaşan suya sabuna dokunmayan bir yönetici kitlesi de var. Gerçi her yerde var. Gençlerden gelen davetleri asla reddetmem. Bir şey sorarlarsa mutlaka ama mutlaka cevap veririm. Sanırım benim açımdan Linkedln en çok bu işe yarıyor. Çok CV düzeltmişliğim ve gönüllü koçluk vermişliğim var bu yazışmalar sonrasında. 

Başarınıza katkı sağlayan bir numaralı yaşam rutini nedir? 

Düzenli olarak doğada olmak ve spor yapmak sanırım. İki tane köpeğim var. Onları mutlaka ben gezdiririm ve iki elim kanda olsa haftada 3-4 gün spor yaparım, mümkünse açık havada. Beni dengeliyor. 

Takip ettiğiniz markalaşmış isimler kimlerdir?

Yurtdışından Mark Manson ve Vanessa van Edwards’ı seviyorum. Türkiye’de Evrim Kuran’ı çok severim. Çok var aslında. Şimdi birini yazıp diğerini unutursam ben üzülürüm. 

Size cesaret ve ilham veren bir motto/quote var mıdır?

“Bu dünyanın daha fazla başarılı insana ihtiyacı yok. Aksine bu dünyanın acilen ve her türden barışçı, iyileştirici, onarıcı, öykücü ve sevgi dolu insanlara ihtiyacı var.” 
Dalai Lama

İnsanların yoğun rekabet içerisinde olduğu 21. yüzyılda “kişisel marka” kavramının geleceği hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?

Sevdiğim bir söz var. “İnsanlara sizin için kullanılmasını istediğiniz etiketi siz verin ki kendi kendilerine bir etiket yaratmasınlar” Meselenin özü de sanırım bu. Biz ne yansıtıyorsak insanlar onu alıyorlar. Bu sebeple bizim için ne düşünülüyorsa bunun sorumluluğu bana göre bizde. Bu bugün de böyle, yıllar sonra da böyle olacak. Bunu bir kalıba oturtmak mümkün değil. Sizin dışarıya kendinize dair ne vereceğinizi sizden başka kim tayin edebilir ki. Konu uzmanlarına, sektör büyüklerine, araştırma sonuçlarına ve tecrübelere bakarsanız bildiğimiz bazı şeyler var ki hiç değişmiyor.

İnsanlar sahte davranan birine güvenemiyor, mesafeli duran ve fazla mükemmeliyetçi görünen birisiyle kendisini özdeşleştiremiyor. Kendisini iyi hissettirmeyen birisini sevmiyor. Eğitiminiz, tecrübeniz ne olursa olsun ne bildiğinizin yanı sıra o bildiğinizi nasıl ortaya koyduğunuz önem taşıyor. İnsan ilişkileri ve samimi bağ kurmak gelecekte çevremiz robotlarla dolup taşsa da en çok kazandıran becerilerden olacak. “Kişisel marka” denilince işe kıyafetten başlayanlara naçizane bu konulara da bakmanın faydalı olacağını paylaşmak isterim.

Önceki İçerikKişisel Marka Röportajları 7: Emir Kosif
Sonraki İçerikTüm Zamanların En Etkili Girişimcileri / 2