Markalaşmış isimlerle ilham veren röportajlarımızın yepyeni konuğu:
Stratejik Pazarlama ve Marka Yönetim Uzmanı Yelda İpekli!
“Stratejik marka yönetimi” ifadesini Türkiye’de ilk kullanan marka danışmanlarından biri olan Yelda İpekli ile kişisel markalaması üzerine dolu dolu bir röportaj gerçekleştirdik.
“Yelda İpekli” olarak isminizi markalaştırmış profesyonellerden birisiniz. Kişisel markanızı tanımlayan 3 kelime nedir?
Sanırım bunu bana değil de dışardan bakanlara sormak daha doğru olabilir. Sonuçta marka bizim ne söylediğimiz değil, başkalarının bizimle ilgili hissettikleridir…
En çok kendimle ilgili duyduğum 3 kelimeyi paylaşmam gerekirse “Markacı, vizyoner, işini iyi yapan” diyebilirim.
Kişisel markanızın sahiplendiği değerler nelerdir?
Netlik bu devirde çok önemli. Ben de bu sebeple net ve direkt olmayı tercih ediyorum. Net olmak en önemli değerim diyebilirim. Bir yazımda da belirtmiştim “zannetmek yasaktır” diye… Bu devir zannetmelerin dışında net bir duruş bekliyor.
İkinci değerim de üretmek ve katkı sağlamak. Hangi konu olursa olsun üretmeyi değiştirmek, farklı yollar denemek ve çabalamak gerektiğine inanıyorum.
Üçüncü değerim ise merak. Hayata ve yaptığım işe karşı aç gözlüyüm, meraklıyım ve tutkuluyum. Öğrenmek en temel motivasyonum.
Kişisel markanızın gücünü uzun yıllardır başarıyla sürdürülebilir kılmanızın sırrı nedir?
Çok başarısız olduğum zamanlar oldu. Sanırım başarı ve başarısızlığa takılmadan hedefe kilitlenmek, sağa sola ona buna takılmadan hedefe ulaşmak, düşüp yeniden kalkmak, kendi kendine olabilmek ve yetebilmek sır olabilir.
Türkiye’de “Marka Yönetimi” denildiğinde akla gelen ilk isimlerden birinin de Yelda İpekli olması sağlayan anahtar şeyin ne olduğunu düşünüyorsunuz? Biraz bahseder misiniz?
Sektörde çok eskiyim. Türkiye’nin markalaşma tarihinde yaşamış olmanın avantajını yaşadım. İngiltere’de de yaşamış olmak bana yabancı markalarla çalışma imkanı ve tecrübesi verdi.
Sanırım anahtar sırrım, doğru bir zamanlamada ve inatla sadece marka yönetimi yapma tutkusu oldu. Ben sadece marka yönetimi yapıyorum. PR, reklam, iletişim vb. hakkında de fikrim vardır ama o işler benim işim değil.
Stratejik marka yönetimi ifadesini Türkiye’de ilk kullanan isimlerden biriyim ve bu yoldan hiç vazgeçmedim. Ayrıca ben hala çok çok öğrenir, öğrenmek için çok çalışırım. Okurum, sohbet ederim, araştırırım. Çok yönlüyüm. Bir sürü şeyden hobi derecesinde de olsa anlarım. Tüm bu renkler beni işim konusunda derinleştiriyor ve farklı yapıyor.
Sizi diğer isimlerden farklılaştıran ve binlerce kişinin sizi takip etmekteki bireysel motivasyonu ve sebebinin ne olduğunu düşünüyorsunuz?
Bilgiyi anlamlaştırıp yorumla sunuyorum. Benim eğitimlerimde de, sosyal medya kanallarımda da yazılarımda da ezberlenmiş ya da copy-paste edilmiş bilgi yoktur. Ben damıttığım bilgiyi sunarım.
Akademik bilginin hayata uyarlanması bu devirde fark yaratıyor. Ama bunu yaparken inandırıcı olmak lazım. Ataol Behramoğlu’nun bir şiiri vardır: “Yaşadın mı yoğunluğuna yaşayacaksın” diye. İşte benim felsefem bu. Yoğun, derin ve kendimi kaptırırcasına öğrenirim, yaşarım.
“Şimdiye kadar sadece teknolojiye yatırım yapan firmalar; yeni dönemde insan odaklı olmayı öğrenecekler ve bunu öğrenirken kendi varlıklarını kişisel marka tanımı içinde müşterilerine sunacaklar.“
Başarılı olmanızı sağlayan bir numaralı yaşam rutini nedir?
Umursamaz bir tavrım var. Yani sanırım başkalarının ne dediği, ne düşündüğü, onların tanımları ve sınırlarının dışında bir yoldayım. Bence sınırlar ve tanımların dışında düşünmek başarıyı getiriyor, fark yaratıyor. Herkesin bildiği yol benim yolum değil.
Takip ettiğiniz ve takibi önerdiğiniz markalaşmış isimler kimlerdir?
Dönemsel olarak değişiyor. Ama Murakkabi, Michio Kaku hep vazgeçilmezlerim. Takılıp kaldığım hep alkışladığım biri yok işin açıkçası.
Size cesaret ve ilham veren bir motto/quote var mıdır?
Biraz öncede ifade ettiğim Ataol Behramoğulu’nun şiiri.
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var
Yaşadın mı, yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi
Sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten
Sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği
İnsan saatlerce bakabilir gökyüzüne
Denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa
Yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır
Kopmaz kökler salmaktır oraya
Kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını
Kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin
Ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara
Bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin
İnsan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine
Hem de tüm benliği seslerle, ezgilerle dolarcasına
İnsan balıklama dalmalı içine hayatın
Bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına
Uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar
Bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın
Değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu
Fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın
Ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle
Çünkü acılar da sevinçler gibi olgunlaştırır insanı
Kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına
Dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var
Yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına
Çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır
Ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana
Kişisel marka değeri nasıl güçlendirilebilir? Bununla ilgili süreci hızlandıracak taktikleri alabilir miyiz?
Önce bu değerler farklı yöntemlerle tespit edilmeli ve tanımlanmalı. Sonra ulaşılmak istenilen nokta ve yol tanımlanarak da netleştirilmeli. Ve biraz kendi içine dönülmeli. İnsan önce kendini anlamalı, sonra hedefine uygun bir tanımlama yapmalı.
Sizce stil kişisel marka yolculuğunda nasıl bir rol oynuyor?
Buzdağının görünen parçası. Tek başına hiçbir şey ifade etmez ve kalıcılık sağlamaz. Sadece stil ve imaj üzerine kurulmuş bir marka başarı öyküsü yok. Sürdürülebilir marka olmak için önce stilin ötesinde ki değerleri ve kavramları tanımlamak, içini doldurmak lazım.
Değerler, amaç, hayat, mutluluk kavramımız vb. hepsi kişisel markanın bileşenleri ve kişisel marka çalışmaları herkesin parmak izi gibi “eşsiz”.
İnsanların yoğun rekabet içerisinde olduğu 21. yüzyılda “kişisel marka” kavramı hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?
Kişisel marka, kapitalizmin sorgulandığı ve “Robotlar işlerimizi elimizden mi alacak?” gerginliğinin yaşandığı günümüzde, kurumlar için de sürdürülebilir itibar ve karlılık için en önemli kaynaklarından biri.
Kişisel marka konusunu imaj ve stile indirgemek onun gücüne yapılan çok büyük haksızlık. Kişisel marka, hayatın amacı ve gelişimiyle ilgili bir konudur ve stil bunun yansımasıdır. Kişisel markaya imajdan başlanması konunun yanlış algılandığı ile ilgili bir hatadır. Önümüzdeki günler güven duygusu ve insan, değerlerin yükseldiği bir çağ olacak. Bu sebeple kurumların, hizmetlerin ve insanın bu değerlere odaklanarak iş süreçlerini tanımlaması ve yapılandırması gerekiyor. Kişisel marka çalışmaları, yeniden yapılanma sürecinin kilit bilgisidir.
Şimdiye kadar sadece teknolojiye yatırım yapan, başarılarını bilançoda ki kar ve zarar ile ölçümleyen firmalar; bu yeni dönemde insan odaklı olmayı öğrenecekler ve bunu öğrenirken kendi varlıklarını kişisel marka tanımı içinde müşterilerine sunacaklar.
Sizce şirketler, yöneticilerinin kişisel markalamasına yatırım yapmak konusunda yeterince motive mi? Bu konuda hakkında ne düşünüyorsunuz?
Ben gündem sebebiyle biraz durgun olsada, bu konuda çok istekli yönetici ve kurumlar olduğunu görüyorum. Yeni dünyada zaten bu kavramın şirket yönetim felsefelerinde olmaması düşünülemez. Sanırım pandemi ile yoğun dünya gündeminin biraz gevşemesi ve şirketlerin yeniden yapılanmalar için önlerini görebilmesi gerekiyor.